BOĞAZİÇİ FİLM FESTİVALİ’NDE ULUSAL YARIŞMA FİLMLERİ GÜNÜ

Sanat 22.10.2024 - 14:05, Güncelleme: 22.10.2024 - 14:35 2262+ kez okundu.
 

BOĞAZİÇİ FİLM FESTİVALİ’NDE ULUSAL YARIŞMA FİLMLERİ GÜNÜ

12. Boğaziçi Film Festivali’nin üçüncü gününde sahne, Ulusal Yarışma filmlerine emanetti. “Mukadderat” ve “Fidan” filmlerinin ekipleri, gösterim sonrası seyircilerle bir araya geldi.

Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı tarafından gerçekleştirilen 12. Boğaziçi Film Festivali’nin üçüncü gününde Ulusal Yarışma filmlerinden “Mukadderat” ve “Fidan” ekipleri sahnedeydi. Gösterimlerin ardından seyirciyle buluşan film ekipleri, merak edilen soruları cevaplandırdı.  Günün ilk söyleşisi, Fidan ekibinindi. Atlas 1948 Sineması’ndaki söyleşiye; filmin yapımcısı, aynı zamanda yönetmen Ayçıl Yeltan’ın da kardeşi olan, oyuncu Görkem Yeltan, Fidan karakterini canlandıran Leyla Smyrna Cabas, kurgu yönetmeni Melike Kasaplar ve sanat yönetmeni Canip Serten katıldı. Yurtdışında olan yönetmen adına filmin yapım süreci hakkında bilgi veren Görkem Yeltan, “Ablam hep kadınların eğitimi ile ilgili bir şeyler yapmak istiyordu” diye başladığı sözlerini şöyle sürdürdü: “Anadolu kadınının gücüne inanıyordu, eğitimine inanıyordu. Nazilliliyiz; orada eski kuşaktan okuyamayan kadınların hikayelerini duyardık. Ama çok yakın bir zamanda vardığımızda da kız çocuklarının okumadığı, okutulamadığı gerçeğiyle karlaştık. Ablam da bütün hayatını eğitime adayan, eğitimle geçiren hâlâ eğitimin içinde biri olarak hep bu hikayeyi anlatmak istedi” Filmde Fidan karakterini canlandıran Leyla Smyrna Cabas ise filme, fotoğraf sanatçısı Muhsin Akgün’ün bir çalışması vesilesiyle dahil olduğunu anlattı: “Muhsin benim fotoğraflarımı kendi portfolyosu için çekiyor, Görkem de onları görmüş ve yönetmene göstermiş. Sonra Ayçıl’la tanıştık ve hiç rol falan konuşmadan uzunca bir sohbet ettik. O esnada Ayçıl benim için karar vermiş çünkü Fidan hiç konuşmadığı için iyi dinlemesi gerekiyormuş ve Ayçıl benim çok iyi dinlediğimi söylüyor” Diyalog olmayan bir filmin kurgusunun daha zorlayıcı olup olmadığı yolundaki bir soruyu ise Melike Kasaplar şöyle cevapladı: “Diyoloğun olması her zaman daha zorlayıcı oluyor kurgu sürecinde. Benim için de bu kadar diyalogsuz bir film olarak bir ilkti ama ilk olmasının ötesinde biz, diyalogları bir tarafa bırakırsak, kurguda duyguya bakıyoruz. Diyalog olsun olmasın, duyguyu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz; asıl hedefimiz, duygu. O yüzden ben ordan ayrılmadan, diyologlu bir filmi nasıl kurguluyorsam öyle kurgulamaya çalıştım” Günün diğer söyleşisi ise yine Atlas 1948 Sineması’ndaki Mukadderat’tı. Söyleşiye; yönetmen Nadim Güç, başrol oyuncuları Nur Sürer ve Şerif Erol, senarist Erdi Işık ve görüntü yönetmeni Barış Işık katıldı. Nur Sürer, hikayenin ortaya çıkışını anlatırken aslında kendisinin bir talebinin de etkili olduğunu açıkladı: Bir oyuncu arkadaşımızla beraber Erdi’yle tanıştık. Ben bir anda ‘bizim yaşımızdaki oyunculara niye bir şey yazılmıyor? Hep anneanne, babaanne…’ dedim. Erdi de ‘Nur abla, bir şey yazacağım, oynayacak mısın?’ dedi. Evet, dedim. Böylece işte izlediğiniz hikaye yazıldı” Sürer’i tasdik eden senarist Erdi Işık da “Benim için çok özel bir hikaye. Nur ablayı hayal ederek, en başından tamamen Nur abla için yazdığım bir karakterdi. Yaklaşık 2 sene önce Letonya’da bir yazarlık kampında doğan bir fikir” Yönetmen Nadim Güç ise Işık’la işbirlikleri, “Erdi’yle ‘Kadın’ dizisini çekerken tanıştık. Bu hikayenin sadece üç satırlık bir cümlesinden bahsetti bana birkaç sene önce ve benim gözüm parladı. Bunun senaryosunu bir an önce okumak istediğimi söyledim. Sonra gerçekten çok iyi bir senaryo geldi” sözleriyle anlattı. Güç, sinema dilini kurarken Türk sinemasının ustalarından esinlendiğini belirterek şöyle konuştu: “Festivallerde iyi filmler izliyoruz ama, ben kendi adıma söyleyeyim,  festivallere film ürettiğim zaman -eğer böyle bir hikayeyse- böyle bir anlatım dilini tercih ederim. Bu; Atıf Yılmaz’dan, Yılmaz Güney’den, Zeki Ökten’den gelmiş bir dil  ve ben onları çokça izliyorum. Hasret kaldığım bir şey var, o yüzden de bu dili tercih ettim. Ben şahsen yönetmen olarak bir adım geride durmayı, hikayeye yer açmayı ve bunu asla dramatize etmeden hayatın içindeki şekliyle görüntülemek isterim”   T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün desteği, Turkcell ve Türk Hava Yolları’nın ana sponsorluğu, Anadolu Ajansı’nın Global İletişim Ortaklığı ve Türkmedya’nın ana medya sponsorluğu ile gerçekleştirilen “12. Boğaziçi Film Festivali” ile ilgili tüm bilgilere www.bogazicifilmfestivali.com adresinden ve festivalin resmî sosyal medya hesapları üzerinden erişilebilir. Facebook – Instagram ve Twitter: @bogaziciff  
12. Boğaziçi Film Festivali’nin üçüncü gününde sahne, Ulusal Yarışma filmlerine emanetti. “Mukadderat” ve “Fidan” filmlerinin ekipleri, gösterim sonrası seyircilerle bir araya geldi.

Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı tarafından gerçekleştirilen 12. Boğaziçi Film Festivali’nin üçüncü gününde Ulusal Yarışma filmlerinden “Mukadderat” ve “Fidan” ekipleri sahnedeydi. Gösterimlerin ardından seyirciyle buluşan film ekipleri, merak edilen soruları cevaplandırdı. 

Günün ilk söyleşisi, Fidan ekibinindi. Atlas 1948 Sineması’ndaki söyleşiye; filmin yapımcısı, aynı zamanda yönetmen Ayçıl Yeltan’ın da kardeşi olan, oyuncu Görkem Yeltan, Fidan karakterini canlandıran Leyla Smyrna Cabas, kurgu yönetmeni Melike Kasaplar ve sanat yönetmeni Canip Serten katıldı. Yurtdışında olan yönetmen adına filmin yapım süreci hakkında bilgi veren Görkem Yeltan, “Ablam hep kadınların eğitimi ile ilgili bir şeyler yapmak istiyordu” diye başladığı sözlerini şöyle sürdürdü: “Anadolu kadınının gücüne inanıyordu, eğitimine inanıyordu. Nazilliliyiz; orada eski kuşaktan okuyamayan kadınların hikayelerini duyardık. Ama çok yakın bir zamanda vardığımızda da kız çocuklarının okumadığı, okutulamadığı gerçeğiyle karlaştık. Ablam da bütün hayatını eğitime adayan, eğitimle geçiren hâlâ eğitimin içinde biri olarak hep bu hikayeyi anlatmak istedi” Filmde Fidan karakterini canlandıran Leyla Smyrna Cabas ise filme, fotoğraf sanatçısı Muhsin Akgün’ün bir çalışması vesilesiyle dahil olduğunu anlattı: “Muhsin benim fotoğraflarımı kendi portfolyosu için çekiyor, Görkem de onları görmüş ve yönetmene göstermiş. Sonra Ayçıl’la tanıştık ve hiç rol falan konuşmadan uzunca bir sohbet ettik. O esnada Ayçıl benim için karar vermiş çünkü Fidan hiç konuşmadığı için iyi dinlemesi gerekiyormuş ve Ayçıl benim çok iyi dinlediğimi söylüyor” Diyalog olmayan bir filmin kurgusunun daha zorlayıcı olup olmadığı yolundaki bir soruyu ise Melike Kasaplar şöyle cevapladı: “Diyoloğun olması her zaman daha zorlayıcı oluyor kurgu sürecinde. Benim için de bu kadar diyalogsuz bir film olarak bir ilkti ama ilk olmasının ötesinde biz, diyalogları bir tarafa bırakırsak, kurguda duyguya bakıyoruz. Diyalog olsun olmasın, duyguyu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz; asıl hedefimiz, duygu. O yüzden ben ordan ayrılmadan, diyologlu bir filmi nasıl kurguluyorsam öyle kurgulamaya çalıştım”

Günün diğer söyleşisi ise yine Atlas 1948 Sineması’ndaki Mukadderat’tı. Söyleşiye; yönetmen Nadim Güç, başrol oyuncuları Nur Sürer ve Şerif Erolsenarist Erdi Işık ve görüntü yönetmeni Barış Işık katıldı. Nur Sürer, hikayenin ortaya çıkışını anlatırken aslında kendisinin bir talebinin de etkili olduğunu açıkladı: Bir oyuncu arkadaşımızla beraber Erdi’yle tanıştık. Ben bir anda ‘bizim yaşımızdaki oyunculara niye bir şey yazılmıyor? Hep anneanne, babaanne…’ dedim. Erdi de ‘Nur abla, bir şey yazacağım, oynayacak mısın?’ dedi. Evet, dedim. Böylece işte izlediğiniz hikaye yazıldı” Sürer’i tasdik eden senarist Erdi Işık da “Benim için çok özel bir hikaye. Nur ablayı hayal ederek, en başından tamamen Nur abla için yazdığım bir karakterdi. Yaklaşık 2 sene önce Letonya’da bir yazarlık kampında doğan bir fikir” Yönetmen Nadim Güç ise Işık’la işbirlikleri, “Erdi’yle ‘Kadın’ dizisini çekerken tanıştık. Bu hikayenin sadece üç satırlık bir cümlesinden bahsetti bana birkaç sene önce ve benim gözüm parladı. Bunun senaryosunu bir an önce okumak istediğimi söyledim. Sonra gerçekten çok iyi bir senaryo geldi” sözleriyle anlattı. Güç, sinema dilini kurarken Türk sinemasının ustalarından esinlendiğini belirterek şöyle konuştu: “Festivallerde iyi filmler izliyoruz ama, ben kendi adıma söyleyeyim,  festivallere film ürettiğim zaman -eğer böyle bir hikayeyse- böyle bir anlatım dilini tercih ederim. Bu; Atıf Yılmaz’dan, Yılmaz Güney’den, Zeki Ökten’den gelmiş bir dil  ve ben onları çokça izliyorum. Hasret kaldığım bir şey var, o yüzden de bu dili tercih ettim. Ben şahsen yönetmen olarak bir adım geride durmayı, hikayeye yer açmayı ve bunu asla dramatize etmeden hayatın içindeki şekliyle görüntülemek isterim”

 

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün desteği, Turkcell ve Türk Hava Yolları’nın ana sponsorluğu, Anadolu Ajansı’nın Global İletişim Ortaklığı ve Türkmedya’nın ana medya sponsorluğu ile gerçekleştirilen “12. Boğaziçi Film Festivali” ile ilgili tüm bilgilere www.bogazicifilmfestivali.com adresinden ve festivalin resmî sosyal medya hesapları üzerinden erişilebilir.

Facebook – Instagram ve Twitter: @bogaziciff

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve izmir35haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.