Türk Eğitim Sen Manisa Şubesi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi işyeri temsilcileriyle toplantı düzenledi.
Türk Eğitim Sen Manisa Şubesi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi işyeri temsilcileriyle toplantı düzenledi.
Karar vericilerin akademik zam konusunu bu bakımdan değerlendirmesi gerektiğini bildiren Türk Eğitim Sen Manisa Şube Başkanı Koray Özgürler, “Bütçe görüşmeleri TBMM’de başladı. Üniversite çalışanlarımızın akademik zam beklentisini aylardır dile getiriyoruz. Bu husus iki açıdan önem arz etmektedir: Birincisi, zihni evinin ve ailesinin iaşesiyle meşgul olan bir akademisyenimizden ne derece sağlıklı bilim üretmesini bekleyebiliriz? Öyle durumlara şahit oluyoruz ki, işçi statüsünde çalışan bir personelden dahi daha az ücretle görevini yapmak zorunda bırakılan akademisyenlerimiz vardır.
Karar vericilerin akademik zam konusunu bu bakımdan değerlendirmesi gerektiğini bildiren Türk Eğitim Sen Manisa Şube Başkanı Koray Özgürler, “Bütçe görüşmeleri TBMM’de başladı. Üniversite çalışanlarımızın akademik zam beklentisini aylardır dile getiriyoruz. Bu husus iki açıdan önem arz etmektedir: Birincisi, zihni evinin ve ailesinin iaşesiyle meşgul olan bir akademisyenimizden ne derece sağlıklı bilim üretmesini bekleyebiliriz? Öyle durumlara şahit oluyoruz ki, işçi statüsünde çalışan bir personelden dahi daha az ücretle görevini yapmak zorunda bırakılan akademisyenlerimiz vardır.
Bu durum, ne üniversitelerimize ne de akademisyenlik mesleğinin statüsü ve onuruna yakışır bir tablo değildir. İkinci ve belki de daha önemlisi ise, lisans düzeyinde akademik başarısı en yüksek olan öğrencilerimizin meslek olarak akademisyenliği tercih etmesi doğru olan ve beklenendir. Ancak, ekonomik koşullarından dolayı, başarılı öğrencilerimiz geliri daha yüksek olan meslekleri tercih etmektedir. Bu da Türk akademisinin geleceği için önemli bir zafiyeti doğurmaktadır. Velhasıl; akademisyenlerimizin ekonomik şartlarının iyileştirilmesi talebi, sadece hali hazırda zorluk yaşayan bilim insanlarının mağduriyetini gidermekle kalmayacak, aynı zamanda üniversitelerimizin ve Türk bilim hayatının geleceğini de doğrudan olumlu etkileyecek bir tedbir olacaktır. Karar vericilerin akademik zam konusuna bu bakımdan yaklaşması gereklidir.” dedi.
2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu teklifinin mecliste görüldüğünü açıklayan Özgürler, “Güçlü bir milli eğitim bütçesi için sendikamızın ve eğitim çalışanlarının talep ve beklentilerinin dikkate alınması çok önemlidir. Peki 2025 yılı MEB bütçesi eğitimin ihtiyaçlarını ve beklentileri karşılayacak mı? Bütçe sadece zorunlu ihtiyaçlara mı cevap veriyor yoksa yatırımlar için de yeterli kaynağı sağlıyor mu? MEB bütçesini rakamlarla değerlendirecek olursak; 2025 yılı için Milli Eğitim Bakanlığı’na ayrılan bütçe 1 trilyon 451 milyar 715 milyon 540 bin TL’dir. 2025 yılı MEB bütçesinden personel giderlerine ayrılan rakam, 1 trilyon 30 milyar 744 milyon TL’dir. Bu da MEB bütçesinin yüzde 71’ine denk gelmektedir.
Ayrıca; Sosyal güvenlik devlet primi giderleri (131 milyar 441 milyon TL) MEB bütçesinin yüzde 9’una, Mal ve hizmet alım giderleri (116 milyar 553 milyon TL) MEB bütçesinin yüzde 8’ine, Sermaye giderleri ( 141 milyar 254 milyon TL) MEB bütçesinin yüzde 9,73’üne, Sermaye transferleri (446 milyon TL) MEB bütçesinin yüzde 0,03’üne, Cari transferler de (31 milyar 275 milyon TL) MEB bütçesinin yüzde 2,15’ine tekabül etmektedir. Dolayısıyla aslında eğitim yatırımlarına ayrılan pay devede kulak kalmaktadır. “Merkezi yönetim bütçesinden en büyük payı yine eğitime ayırıyoruz” ifadesi doğru olmakla birlikte ne yazık ki bu oranın eğitime gerekli yatırımları yapmaya, öğretmen ve personel açığını karşılamaya, eğitimi ayağa kaldırmak için fiziki ve teknolojik alt yapıyı güçlendirmeye, araç ve materyalleri temin etmeye, donanımsal eksiklikleri gidermeye yeterli olmadığını görüyoruz.
Bütçe oranlarını farklı kurumlarla karşılaştırdığımızda da bu tespitin gerçekliğini görebiliriz. Örnek vermek gerekirse; Avrupa Birliği Başkanlığı’nın bütçesi yüzde 46,27 oranında artırıldı. Devlet Arşivleri Başkanlığı’nın bütçesi yüzde 42 oranında artırıldı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün bütçesi yüzde 35,6 oranında artırıldı. Görüldüğü üzere 1 milyonun üzerinde personeli bulunan MEB’in bütçe artışı yüzde 33 oranında kalırken, çok daha az personele sahip kurumların bütçesi oransal olarak MEB’den çok daha fazla artış gösterdi” dedi.
MEB Bütçesinden talep ve beklentilerini açıklayan Özgürler, “Ülkemizde eğitimin en büyük sorunlarından birisi öğretmen açığı ve bu açığın giderilmesi için ücretli öğretmen görevlendirmesinin pansuman tedbir olarak uygulanmasıdır. Sendikamızın geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında yaptığı araştırmaya göre ücretli öğretmen sayısı 79 ilde 72 bin 723, norm kadro ihtiyacı da 101 bin 350’dir. 2024 yılında öğretmen ataması henüz yapılmadığından eylül ayı itibariyle ihtiyaç daha da artmıştır. Bu nedenle ücretli öğretmen görevlendirmesinin 2024-2025 yılında 100 bine ulaşması muhtemeldir. Bu noktada MEB’in öncelikli görevi öğretmen ihtiyacını gidermek ve bunun için de kadrolu atama yapmak olmalıdır! Ücretli öğretmen denilen kölelik anlayışı ile eğitimi ihya edemeyeceğiniz gibi, başarı sağlamanız da mümkün olmayacaktır.
Ücretli, sözleşmeli ya da adı ne olursa olsun kadrolu dışında atama istemiyoruz. Ayrıca 2025 yılında atama sayısı en az 100 bin olmalıdır! MEB, bu konuda ısrarcı ve gayretli davranmalıdır. Eğitimin ihtiyacı söz konusu olduğunda kesinlikle bütçeden tasarruf yapılmamalıdır! Zorunlu Hizmet bölgeleri itibariyle öğretmenlere bölgenin mahrumiyet derecesine göre 1 asgari ücret ile 2 asgari ücret arasında değişen oranlarda Zorunlu Hizmet Tazminatı ödemesi yapılmalıdır. 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’nde de yerini bulan bu önerimiz hayata geçirildiği takdirde öğretmenlerimiz elverişiz bölgelerde gönüllü olarak çalışacak, böylece o bölgelerde öğretmen açığı sorunu çözülecek ve bu şekilde çakılı sözleşmeli öğretmen istihdamına gerek kalmayacaktır. Çükü biliyoruz ki sözleşmeli istihdamın getirilmesinin en büyük nedenlerinden birisi elverişsiz bölgelerde öğretmen istikrarının sağlanmasıdır. Ülkemizde öğrenci başına yapılan harcama oranı da OECD ülkelerine kıyasla çok düşüktür.
2024 OECD Bir Bakışta Eğitim Raporuna göre, öğrenci başına eğitim kurumlarına yapılan toplam harcama Türkiye’de okul öncesinde 3.930 dolar iken, OECD ortalaması 11.735 dolar; ilkokulda Türkiye’de 4.038 dolar iken, OECD ortalaması 11.902 dolar; ortaokulda Türkiye’de 4.194 dolar iken, OECD ortalaması 13.528 dolar; ortaöğretimde Türkiye’de genel programlarda 3.424 dolar iken, OECD ortalaması 12.314 dolar; mesleki programlarda Türkiye’de 6.308 dolar iken, OECD ortalaması 14.646 dolar; yükseköğretimde Türkiye’de 10.657 dolar iken, OECD ortalaması 20.499 dolardır. Görüldüğü üzere öğrenci başına yapılan harcama oranı OECD ülkelerine kıyasla ülkemizde çok düşüktür ve ivedilikle artırılması gerekmektedir. Bu da bütçeden eğitime ayrılan payın artırılması ile doğru orantılıdır. Ekim ayında 4 kişilik aile için açlık sınırı 20 bin 432 TL, yoksulluk sınırı ise 66 bin 553 TL oldu.
Enflasyon alıp başını giderken, gıda, giyim, akaryakıt başta olmak üzere tüm kalemlere zamlar peşi sıra gelirken, eğitim çalışanlarımız yoksulluk sınırının altında ücretlere mahkûm edilirken ve geçim şartları giderek zorlaşırken yapılması gereken; idarecisinden, öğretmenine, yardımcı personelinden, memuruna kadar tüm eğitim çalışanlarının maaşlarının erimemesini sağlamaktır. Hatırlarsanız ek ders ücretlerinin yüzde 100 artırılması için 2023 yılında imza kampanyası gerçekleştirmiştik. Ancak talebimiz şu ana kadar karşılık bulmadı. Ek ders ödemelerinde kullanılan katsayıların düzenlendiği 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 176. maddesinde yer verilen ek ders ücret ödeme katsayılarının iki katına yani gündüz öğretimi için 140’tan 280’e, gece öğretimi için 150’den 300’e yükseltilmesi talebimiz hem haklı hem de makuldür.
Günümüz ekonomik şartları, yüksek enflasyon, eriyen ücretler göz önüne alındığında öğretmenlerin ve tüm eğitim çalışanlarının alın terlerinin karşılığını alması gerekmektedir. Her yıl Eğitim-Öğretim Yılı başında sadece öğretmenlere ödenen Öğretim Yılına Hazırlık Ödeneğinin ayrım yapılmaksızın tüm eğitim çalışanlarına bir asgari ücret tutarında ödenmesini istiyoruz. MEB’de görev yapan müfettiş yardımcıları, müfettişler, şube müdürleri, ilçe milli eğitim müdürleri ve il milli eğitim müdür yardımcılarının maaşları artırılmalı, bu yöneticilerin mali haklarında iyileştirmeler yapılmalıdır. Kendisine bağlı bulunan personelden daha düşük ücret alan bu yöneticilerimizin mali sorunu çözülmez ise, MEB’de hiç kimse yönetici ve müfettiş olmayı tercih etmeyecektir. Öğretmenlerimiz emekli olduğunda maaşları büyük oranda azalmaktadır.
Yıllardır fedakârca hizmet veren, genç nesilleri donatmak için canhıraş mücadele eden, ülkemizi aydınlık yarınlara ulaştırma gayesi taşıyan öğretmenlerimizin emekli olduğunda bu kez geçim derdi daha da artmakta, tıpkı toplumun diğer kesimleri gibi düşük emekli maaşlarının gölgesinde yaşam savaşı vermektedir. Bu nedenle öğretmenlerin büyük kısmı hak ettiği halde emekli olmaktan kaçınmaktadır. Bu sorunu çözmek ve genç öğretmenlerimize istihdam yaratmak için Türk Eğitim Sen olarak ek ders ücretleri ile Uzman ve Başöğretmenlik Tazminatının emeklilik kesintisine dâhil edilmesini istiyoruz. Geçtiğimiz yıl 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde bir maaş ikramiye verilmesi yönünde kanun teklifi hazırlayarak, teklifimizi de içeren mektubu bütün illerde, o ilin milletvekiline göndermiştik. Bu talebimizi yineliyoruz: 24 Kasım’da meslektaşlarımızın kendisini değerli hissetmesini, MEB’in onların yanında olduğunu bilmesini sağlamak ve zor ekonomik koşullara göğüs germelerine küçük bir miktar da olsa katkı sunmak için tüm eğitim çalışanlarına bir maaş ikramiye verilmelidir.
MEB bütçesinden okullara yeterli düzeyde ödenek ayrılmamaktadır. Okullarımızın büyük kısmı boya-badana, kırtasiye, tadilat, sıvı sabun, tuvalet kağıdı, temizlik ürünleri gibi hijyen malzemeleri masrafını çoğu zaman Okul Aile Birlikleri vasıtasıyla sağlamaktadır. Ödenek yetersizliği dolayısıyla laboratuvarı, kütüphanesi, bilgisayarı olmayan okullarımız da vardır. Tüm bunların yanı sıra okullarımızda ciddi sayıda memur, hizmetli ve güvenlik görevlisi ihtiyacı da söz konusudur. Özellikle yardımcı hizmetli personel kış mevsiminin gelmesi, salgın hastalıkların artmasıyla birlikte daha da önem kazanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı kadrolu hizmetli alımı yapmak yerine yardımcı personel eksiğini İŞKUR üzerinden alım yaparak gidermeye çalışmaktadır. Ancak hem verilen ücretlerin yetersizliği hem de personelin çalışma günlerinin az olması, bu uygulamanın sağlıklı uygulanamaması sonucu doğurmuştur.
MEB ekim ayı itibariyle 30 bin alım yapmıştır. 120 bin alım yapılacağı duyurulurken, 30 bin alım hangi ihtiyacı ortadan kaldıracaktır? Bu sorunun tek çözümü ihtiyaç oranında kadrolu hizmetli personel alımı yapılmasıdır. Keza güvenlik personeli istihdamı da şiddet haberlerinin peşi sıra geldiği okullarımızda elzem alınması gereken tedbirlerden birisidir. Eğitim çalışanlarına yönelik şiddet, öğrenciler arasında yaşanan şiddet, zararlı madde bulundurulması, kesici alet ve ateşli silah taşınması gibi hususlar personel temini noktasında tasarruf yapılamayacağını net olarak ortaya koymaktadır. Kısacası eğitim-öğretim hizmetinin daha işlevsel ve nitelikli yürütülebilmesi için personel ihtiyacı acilen giderilmeli, tüm okullara derslik, öğretmen ve personel sayısına oranla yeterli ödenek sağlanmalıdır” diye konuştu.
Türk Eğitim Sen Manisa Üniversite Temsilcisi Doç. Dr. Emin Kırkıl, üniversitede yetkili olan sendikaların her konuya ilgisiz kaldığını ifade etti. Türk Eğitim Sen olarak üniversitede yetkili sendika olmak için üye sayısını artırmak gerektiğini kaydetti
Manisa HABERİ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.